|
|
Daha
önce Hz. Nuh'un ve oğullarının durumlarını, babaları Nuh (A.S.)'un vefatından
sonra oğullarının yer yüzünü aralarında nasıl taksim ettiklerini ve her birinin
yerleştikleri yerleri anlattık. Hz. Nuh'un çocukları arasında taşkınlık yapıp
isyan edenler oldu. Bunun üzerine Allah (C.C.) kendilerine peygamber gönderdi;
fakat onlar kendilerine gönderilen peygamberi yalanladılar, bu sebepten Allah
onları helak etti. İşte Allah'ın helak edip yok ettiği bu kimseler Ad ve Semud
adlarındaki kavimlerdir. Bunlar, İrem bin Sam bin Nuh'un çocuklarından
üremişlerdir.
Birinci
Ad Kavmi olarak bilinen Ad'ın nesep şeceresi Ad bin Avd bin İrem bin Sam bin
Nuh'tur. Ad Kavmi'nin yerleştikleri yerler ise Şıhr, Umman ve Hazaramevt
arasındaki Ahlaf'a kadar olan yerlerdir.
Ad
Kavmi uzun boylu, zorba ve kibirli kişiler olup bir benzeri yer yüzünde yoktu.
Allah (C.C.) onlar hakkında: ''... Düşünün ki O sizi, Nuh (A.S.)'un kavminden
sonra (onların yerine) hakimler kıldı ve yaratılışta sizi onlardan üstün
(kuvvetli) yaptı.'' (A'raf suresi, ayet 69) buyurur.
Allah,
Ad Kavmi'ne peygamber olarak Hz. Hud (A.S.)'u gönderdi. Hud (A.S.)'un nesep
şeceresi ise Hud bin Abdullah bin Rebah bin el-Celud bin Ad bin Avd'dur.
Bazıları ise Hz. HUd'un Gabir bin Şalıh bin Erfahşed bin Sam bin Nuh olduğunu
iddia ederler.
Ad
kavmi putperest kişilerdi ve Dara, Damur, Heba adlarında üç tane putları vardı.
Hz. Hud, onları Allah'ın birliğine inanmağa, sadece ona ibadet etmeğe ve
insanlara karşı zulmü terk etmeğe davet etti; fakat onlar Hz. Hud'u tekzip edip
yalanladılar ve: "Bizden daha kuvvetli kim vardır?" diyerek ona
karşılık verdiler. Onların içerisinden Hz. Hud'a inananların sayısı çok azdı.
Ad
Kavmi'nin durumunu İbn İshak şu şekilde anlatıyor: "Ad Kavmi, peygamber
olarak gönderilen Hz. Hud'u yalanladıkları için peş peşe gelen kıtlıklara maruz
kaldılar. Nihayet zor duruma düşen Ad Kavmi, yağmur duası için Mekke'ye bir
heyet göndermek hususunda kendi aralarında görüştüler. Bunun üzerine Kayl bin
Ayr, Lukaym bin Hezzal, Mersed bin Sa'ad, Muaviye bin Bekr'in dayısı Cülhüme
bin el-Hayberi ve Lokman bin Ad bin Fulan (Meylan?) bin Ad el-ekber (Büyük
Ada)'den teşekkül eden bir heyeti yetmiş kişiyle birlikte Mekke'ye gönderdiler.
Bu heyetin içerisinde Müslüman olan tek kişi Mersed bin Sa'ad idi ve o da
Müslümanlığını gizlemişti. Mekke'ye gelen bu heyet, Mekke'nin haricinde ve
harem sınırının dışında yerleşen Muaviye bin Bekr'in yanına gelip ona konuk
oldular. Muaviye bin Bekr ise konuklarına ikramda bulunup onları hoş karşıladı.
Aynı zamanda heyet olarak gelen bu kimseler O'nun dayıları ve sıhri akrabaları
idiler. Zira Lukaym bin Hezzal, Muaviye'nin babası Bekr'in kızı ve Muaviye'nin
kız kardeşi Hüzeyle ile evli bulunuyordu ve bunlardan doğan çocuklar dayıları
Muaviye'nin yanında Mekke'de bulunuyorlardı. Bu çocuklar, Lukaymoğulları olarak
bilinen Ubeyd, Amr, Amir ve Umeyr adlarındaki kişilerdi. İşte bunlar, birinci
Ad Kavmi'nin bakıyyesi olan son Ad Kavmi'ni meydana getiriyorlardı.
Mu'aviye'nin yanına konuk olarak inen bu kişiler, orada bir ay kaldılar. Bu
müddet içerisinde Muaviye'nin ''Ceradetan'' denilen şarkıcı iki cariyesi onlara
şarkılar söyleyip eğlendiriyor, onlar da durmadan içki içmek suretiyle
günlerini geçiriyorlardı. Onların, kalış sürelerini uzatıp geliş gayelerini
bırakmaları Muaviye'ye ağır geldi ve: ''Dayılarım, akrabalarım mahvoldu.'' diye
kendi kendisine söylendi. Fakat utancından bir türlü heyete misafir olmaları
hasebiyle yağmur duasına çıkmalarını söyleyemedi. Muaviye bu durumu
''Ceradetan'' denilen iki cariyesine açtı. Onlar: ''Sen bir şiir söyle, biz bu
şiiri onlara okuruz, onlar bu şiirin kimin tarafından söylendiğini bilemezler,
belki de bu şiir onları harekete geçirir.'' dediler. Bunun üzerine Muaviye şu
mealdeki mısralarla başlayan bir şiir söyledi: ''Ey Kayl! Yazıklar olsun sana!
Yerinden kalk da Allah'tan dilekte bulun, zira Allah sabah vakti bulutlar
meydana getirerek Ad Kavmi'nin topraklarını sular. Çünkü Ad Kavmi söz
söylemeyecek bir halde gecelediler ... ''
"Ceradetan
denilen bu iki cariye tarafından Mu'aviye'nin söylediği bu şiir okunup onlar
tarafından işitilince birbirlerine: ''Ey cemaat! Kavminiz sizi başlarına gelen
kıtlık belasından kurtulmak için gönderdi, siz ise yağmur duasında bulunmağı
geciktirdiniz. Haydi, şu Harem'e giriniz de kavminiz için yağmur duasında
bulununuz.'' dediler. Bunun üzerine Mersed bin Sa'ad: ''Allah'a yemin ederim
ki, duanızIa Allah size yağmur yağdırmayacaktır. Ancak peygamberinize (Hüd'a)
itaat ederseniz sizin için yağmur yağdırılacaktır.'' dedi ve Müslümanlığını
açığa vurdu. Mersed bin Sa'ad'ın bu sözlerini duyan Muaviye'nin dayısı Cülhüme
bin el-Hayberi, yeğeni Muaviye bin Bekr'e: ''Mersed'i yanında tut, O'nu bizim
yammıza bırakma.'' dedi. Bundan sonra onlar heyet halinde yağmur duasında
bulunmak üzere Mekke'ye hareket ettiler. Mekke'ye gelince kendi kavimleri için
Allah'a dua edip yağmur yağdırmasını istediler. Onların dualarını müteakip
Allah (C.C.) gökte beyaz, kırmızı ve siyah renkte üç bulut yarattı, sonra
bulutlardan: ''Ey Kayl! Kendin ve kavmin için şu bulutlardan birini seç.'' diye
bir ses geldi. Kayl ise: ''Bu bulutlar arasında suyu en çok olanı siyah bulut
olduğu için, ben siyah bulutu seçtim.'' dedi. O sırada bir münadi Kayl'e: ''Sen
öldürücü bir kül fırtınası seçtin, bu bulut Ad Kavmi'nden hiç bir kimseyi sağ
bırakmayacak, atalarını da çocuklarını da mahvedip yok edecektir. Ancak doğru
yolda olan Luziyyeoğulları bu helakten kurtulacaktır.'' diye seslendi.
Luziyyeoğulları ise Lukaym bin HezzaI'ın oğullarıydı ve bunlar dayıları Muaviye
bin Bekr'in yanında Mekke'de kalıyorlardı. Nihayet Allah, içerisinde azap
bulunan siyah bulutu Ad Kavmi üzerine gönderdi. Bu bulut Muğış adındaki vadi
tarafından onların üzerine geldi. Siyah bulutu görünce çok sevindiler ve: ''Bu
bize yağmur getiren bir buluttur.'' dediler. Hud: ''Hayır, çarçabuk gelmesini
istediğiniz bulut, içerisinde acıklı azabı bulunduran bir rüzgardır. O,
Rabbinin emriyle (emrolunduğu) her şeyi helak edecektir, dedi." (Ahkaf
suresi, ayet 24, 25).
"Bu
bulutta nelerin bulunduğunu gören ve onun yok edici bir rüzgar olduğunu anlayan
ilk kişi Ad Kavmi'nden Fehded (Mehded?) adında bir kadın idi. Bulutta
bulunanları görünce bağırarak kendini kaybedip yere düşmüştü. Ayıldıktan sonra
kendisine: ''Neler gördün?" diye sorduklarında: ''Bulutun içerisinde ateş
parçaları gibi parlayan bir şeyler gördüm ve bulutun önünde bulunan bir takım
adamlar onu çekip sürüklüyorlardı.'' diye cevap verdi. Nihayet azap rüzgarı
vadiden çıkıp göründüğü zaman, içlerinde Halacan'ın da bulunduğu yedi kişi:
''Haydi gelin de vadinin kenarına duralım, azap rüzgarını durduralım.'' dediler.
Fakat rüzgar onları, altından girip havaya kaldırıyor, yere vurup boyunlarını
koparıyordu. Azap kasırgasından kurtulan tek kişi ise Halacan oldu ve dağa
doğru tırmanmağa başladığı bir sırada kendi kendisine şu mealdeki mısraları
söylüyordu: ''Geride ancak Halacan kurtulup sağ kalmıştır. Gecesi korkutan
gündüzün şiddetinden vay Halacan senin haline! O günün saldırması ve
ayaklarıyla ezmesi devamlı olmuştu. Eğer bu hal kendi başıma gelmemiş olsaydı,
mutlaka haberini araştırıp bilmeye çalışırdım.''"
"Bu
sırada Halacan ile karşılaşan Hz. Hud (A.S.) oa: ''Eğer Müslüman olursan
kurtulursun.'' dedi. Halacan: ''Eğer Müslüman olursam bunun karşılığında bana
ne var?'' diye sordu. Hz. Hud: ''Cennet vardır.'' buyurdu. Halacan: ''Buht
devesi gibi bulut içerisinde bulunanlar nelerdir?'' diye sordu. Hz. Hud:
''Onlar meleklerdir.'' cevabını verdi. Halacan: ''Eğer ben Müslüman olursanı
Rabb'ın beni onlardan korur mu?'' diye sordu. Hud (A.S.): ''Sen hiç
askerlerinden korkup da onlara sığınan bir hükümdar gördün mü?'' dedi. Bunun
üzerine Halacan: ''Rabb'ın dediklerini yapsa dahi ben memnun olmam.''
karşılığını verdi. Bundan hemen sonra azap rüzgarı gelip onu helak ederek
arkadaşlarının arasına kattı. Bu hususta Allah (C.C.): ''Allah onu (kasırgayı)
yedi gece, sekiz gün aralıksız onların üzerine musallat kıldı ... '' (Hakka
suresi, ayet 7) buyurur. Hülasa bu kasırga, Ad Kavmi'nden hiç bir kimseyi sağ
bırakmadı. Bu esnada Hz. Hud ve kendisine iman edenler bir ağıla çekilmiş, esen
fırtınalı rüzgar onların sadece derilerini okşayıp geçmiştir. Fakat bu kasırga
yerle gök arasında bulunan Ad Kavmi'nden kimin üzerine uğradıysa onların
üzerine taşlar yağdırarak beyinlerini parçalamıştır. "
"Ad
Kavmi'nin gönderdiği heyet Mekke'den dönerek Mu'aviye bin Bekr'in yanına gelip
tekrar konuk oldukları bir sırada, deve üzerinde bir adam gelerek onlara kavmin
helak olduğunu, Hz. Hud'un ise kurtulduğunu haber verdi. "
İbn
İshak sözlerine devam ederek şöyle diyor: "Allah tarafından Lokman bin
Ad'a: ''Ebedi yaşamak hususu hariç olmak üzere kendin için bir dilekte bulun''
denildi. O da; ''Ey Rabb'ım! Bana ömür ver'' dedi. Bunun üzerine Allah
tarafından ona: ''Haydi seç!'' denildi. O da yedi kartalın ömrü kadar uzun
süren bir ömür seçti. Her kartal seksen yıl yaşıyordu; iddia edildiğine göre o
yedi kartalın ömrü kadar yaşamıştı. Lukman, yumurtadan yeni çıkmış erkek bir
kartal yavrusunu yanına alıp besliyor, seksen yıllık ömrü dolup ölünce de bir
yenisini alarak beslemeğe devam ediyordu. Nihayet Lübed ismindeki yedinci
kartal ile birlikte Lukman bin Ad öldü."
"Hz.
Hud (A.S.) yüz elli yaşında iken vefat etmiştir. Kabri ise Hazaramevt'te, bir
rivayete göre ise Mekke'nin Hıcr bölgesinde bulunmaktadır. "
"Ad
Kavmi helak olunca Allah (C.C.) onların üzerine siyah kuşlar göndermiş, bu
kuşlar onların cesetlerini denize atmışlardır. Bir ayette bu hususla ilgili
olarak: ''...İşte onlar o hale geldiler ki, meskenlerinden başka bir şey
görünmez oldu.'' (Ahkaf suresi, ayet 25) buyrulur. "
"Rüzgar
hiç bir zaman ölçüsünü aşmamış, ancak o gün için ölçüsünü aşıp kendisini idare
ile memur olan meleklere karşı gelerek onlara galebe çalmıştır. Bu hususu
bildiren bir ayette; ''Ad Kavmi'ne gelince, onlar da uğultulu, azgın bir
fırtına ile helak edildiler.'' (Hakka suresi, ayet 6) buyrulur. "
"Hakikaten
bu fırtınalı rüzgar dev ağaçları köklerinden söküp deviriyor, Ad Kavmi'nin
evlerini ise başlarına yıkıyordu."
"Semud
Kavmi'ne gelince: Onlar, Semud bin Casir bin İrem bin Sam'ın evladından üreyip
çoğalmışlardı ve Hicaz ile Şam arasında bulunan Hıcr Bölgesi'nde yaşıyorlardı.
Ayrıca Semud Kavmi, Ad Kavmi'nden sonra üreyip çoğalmış, küfre sapıp isyan
etmişti. Bunun üzerine Allah (C.C.) Hz. Salih (A.S.)'i onlara peygamber olarak
göndermişti. Hz. Salih'in nesep şeceresi, Salih bin Ubeyd bin Esif bin Maşic
bin Ubeyd bin Cadir bin Semud, bir rivayete göre ise Salih bin Esif bin Kemaşic
bin İrem bin Semud idi. Hz. Salih (A.S.) onları Allah'ın birliğine ve sadece
O'na ibadet etmeğe davet etmişti. Bu hususla ilgili olarak bir ayette: ''Onlar:
"Ey Salih! Sen bundan önce içimizde ümit beslenilen bir kişiydin"
dediler.'' (Hud suresi, ayet 62) buyrulur."
"Allah
(C.C.), Semud Kavmi'ni uzun ömürlü kılmıştı; hatta onlardan birisinin kerpiçten
yapmış olduğu ev ömrüne kafi gelmeden yıkılıyordu. Bunun üzerine onlar,
dağlardaki kayaları oyarak geniş evler yaptılar ve bolluk içerisinde yaşadılar.
Hz. Salih, devamlı surette onları hakka davet etti; fakat onlar, Salih (A.S.)'e
tabi olmadılar, ancak zayıf tabakadan az miktarda kişi onun davetini kabul edip
kendisine tabi oldu. Hz. Salih'in ısrarlı bir şekilde onları hakka davet edip
korkutması üzerine putlarıyla birlikte çıktıkları bir bayram için: ''Ey Salih!
Sen de bizimle birlikte bayramımıza katıl, bize bir ayet (mucize) göster, sen
kendi Allah'ına yalvar, biz de kendi ilahlarımıza yalvaralım. Eğer duan kabul
olunursa biz sana tabi olalım, şayet bizim duamız kabul olunur ise sen bize
tabi ol.'' dediler. Hz. Salih onların bu isteğini kabul etti. Bunun üzerine
onlar putlarını yanlarına alarak bayram yerine çıktılar, onlarla beraber Salih
(A.S.) de bayram yerine geldi."
"Onlar,
Hz. Salih'in duasının kabul olunmaması için putlarına yalvardılar. Bu arada
Semud Kavmi'nin başkanı durumunda olan birisi: ''Ey Salih! Şu tek başına duran
kayadan on yaşında hamile ve geniş karınlı bir dişi deve çıkar. Eğer bunu
yaparsan senin peygamberliğini tasdik edeceğiz.'' dedi. Bunun üzerine Hz. Salih
kendisini tasdik edeceklerine dair onlardan söz aldıktan sonra kayanın yanına
gelip namaz kıldı ve Rabb'ine dua etti. İşte bu sırada kayada, doğum sancısı
çeken kadınlarda görüldüğü gibi bir sancı çekme hali görüldü. Bundan hemen
sonra kaya açıldı, içerisinden ise onların istedikleri gibi bir dişi deve
çıktı. Bu durumu onlar gözleriyle görüyorlardı. Az sonra bu deve kendi
büyüklüğünde bir erkek yavru doğurdu. Bu durum karşısında kavmin başkanı
durumunda olan Cündu' bin Amr ile birlikte kavminden bir grup kimseler Hz.
Salih'e iman ettiler."
"Kayanın
ortasından deve çıktıktan sonra Salih (A.S.) onlara: ''İşte bu dişi devedir. Su
içme hakkı (bir gün) onun, belli bir günün su içme hakkı da sizindir.'' (Şu'ara
suresi, ayet 155) dedi. Ayrıca onlara: ''Bu deveyi keserseniz mutlaka Allah
sİzi helak eder.'' buyurdu. Neticede su içme hakkı bir gün deveye, belli bir
gün için de onlara verildi. Devenin suya geleceği gün suyu deveye bırakırlar,
bu arada kap kacaklarını deveden sağdıkları sütle doldururlardı. Su içme hakkı
kendilerine gelince de deveyi suyun başından uzaklaştırırlardı ve deve o gün su
içmezdi. Kendilerine ayrılan günde ertesi günü kullanacakları suları kaplara doldurup
bir kenara bırakırlardı."
"Nihayet
çok geçmeden Allah tarafından Hz. Salih'e kavminin pek yakında deveyi
keseceklerine dair bir vahiy geldi. Hz. Salih (S.A.) bunu onlara söylediğinde
onlar: ''Bizler böyle bir şey yapacak değiliz.'' dediler. Bunun üzerine Salih
(A.S.) onlara: ''Eğer siz bu deveyi kesmeseniz bile, pek yakında içinizden
doğacak olan birisi bu deveyi kesecektir.'' dedi. Onlar: ''Doğacak olan bu
çocuğun alametini bize bildirin; Allah'a yemin ederiz ki, mutlaka deveyi
kesecek olan kimseyi bulup öldürürüz.'' dediler. Hz. Salih bu kimsenin
alametini bildirirken onun kumral, gök gözlü, kızıl saçlı bir genç olduğunu
söyledi. "
İbn
İshak sözlerine devam ediyor ve şunları söylüyor: "Bu kavmin bulunduğu
şehirde nüfuz sahibi güçlü iki yaşlı kişi vardı. Bunlardan birisinin bir oğlu
bulunuyordu ve dengini bulamadığı için onu evlendirmiyordu. Diğerinin ise bir
kız çocuğu vardı, o da kızına denk bir eş bulamadığı için onu evlendirmiyordu.
Nihayet bu nüfuzlu yaşlı kişiler, oğlanla kızı birbiriyle evlendirdiler. İşte
bu evlilikten Salih (A.S.)'in alametini söylediği çocuk dünyaya geldi. "
"Hz.
Salih'in: ''İçinizden doğacak birisi bu deveyi kesecektir'' demesi üzerine
onlar hemen harekete geçerek şehirden sekiz ebe kadın seçtiler ve yanlarına
şehri dolaşmak üzere zabıta memurları kattılar. Onlar, doğum yapan bir kadın
gördüklerinde onun yanına gelirler ve bu çocuğun alameti tarif edilen çocuk
olup olmadığını kontrol ederlerdi."
"Neticede
evsafı tarif edilen çocuğa rastlayan ebe kadınlar: ''Allah'ın peygamberi Salih
(A.S.)'in tarif ettiği çocuk budur.'' diyerek bağrışmaya başladılar. Bunun
üzerine zabıta memurları çocuğu alıp götürmek istediler. Fakat bu çocuğun
dedeleri olan ihtiyar nüfuzlu iki kişi araya girip çocuğu zabıta memurlarına
vermediler ve onlara: ''Eğer Salih bu çocuğu istiyorsa biz onu kendimiz
öldürürüz.'' dediler. Bu çocuk, doğan çocukların en kötüsü olup başkalarının
bir hafta içerisindeki büyümesini o bir günde tamamlıyordu. Nihayet Semud
Kavmi'nden bozgunculuk yapan dokuz kişi bir araya geldiler. Bu dokuz kişiden
bir tanesi de bu kötü çocuktu. Daha önce bu sekiz kişi deveyi kesecek olan
kişinin kendilerinden doğacak olan bir çocuk olduğunu düşünerek ve bundan
endişe ederek kendilerinden doğan oğlan çocuklarını öldürmüşlerdi. Sonra bundan
pişmanlık duyan bu kimseler o kötü çocukla birlikte Hz. Salih'le ailesini
öldürmek üzere yemin ettiler ve şöyle dediler: ''Biz toplu halde buradan
çıkarız, bizleri gören halk ise bir yolculuğa çıktığımızı sanırI'. Biz hemen
Salih'in yolu üzerindeki mağaraya gelir, orada bekleriz. Gece vakti olup da
Salih ibadet etmek için mescidine çıktığı bir sırada onu öldürür, sonra tekrar
mağaraya gelir, oradan da evlerimize döneriz. Bundan sonra da 'Onun öldürüldüğünü
bilmiyoruz' deriz, böylece onun kavmi bizi tasdik edip sözlerimize inamrlar.''
Aslında Hz. Salih geceyi kavminin arasında geçirmez, Mescid-i Salih ismiyle
kendisine nispet edilen mescide gider, orada gecelerdi. Nihayet bu dokuz kişi
mağaraya girdiklerinde üzerlerine bir kaya düştü ve hepsini öldürdü. Bu dokuz
kişinin planını bilen bir grup kimse mağaraya gelip onların helak olduklarını
görünce hemen bağrışarak geri döndüler ve: ''Salih önce onlara kendi
çocuklarını öldürmelerini emretti, şimdi de kendilerini öldürdü.'' dediler.
"
"Bir
rivayete göre, bu dokuz kişinin Hz. Salih'i öldürmek için yemin etmeleri,
onların deveyi kesmelerinden ve Hz. Salih (A.S.)'in kendilerini azapla korkutup
uyarmasından sonra olmuştu. Deveyi boğazlayan bu dokuz kişi kendi aralarında:
''Gelin Salih'i öldürelim! Eğer o davasında haklı ve doğru ise bir an önce onu
öldürmüş oluruz, şayet davasında yalancı ise yine onu öldürüp devenin
arkasından göndermiş oluruz.'' dediler. Bunun üzerine onlar bir gece Salih
(A.S.) ile ailesinin bulunduğu yere geldiler. Fakat melekler tarafından atılan
taşlarla beyinleri parçalanarak helak oldular. Bu sırada onların yanına gelen
adamları onların helak olduklarını görünce Hz. Salih'e: ''Bunları sen mi
öldürdün?'' diyerek üzerine yürüyüp onu öldürmek istediler. Ancak Hz. Salih
(A.S.)'in aşiretinden olan kimseler, Hz. Salih'i öldürmelerine engel oldular ve
onlara: ''Salih sizi azapla korkutmuştur. Eğer O, davasında doğru ise,
hareketinizle Rabb'ınızın gazabını artırmayın, şayet o yalancı ise biz onu
tutar size teslim ederiz.'' dediler. Bunun üzerine onlar Hz. Salih'i
öldürmekten vazgeçerek geri döndüler. "
Birinci
rivayete göre, Hz. Salih'i öldürmek için yemin eden dokuz kişi deveyi
boğazlayan kişiler değildir. İkinci rivayet ise daha doğrudur. Allah doğru
olanı daha iyi bilir.
Devenin
öldürülmesinin sebebi şudur: Bir rivayete göre, Kaddar bin Salif bir grup
kişiyle birlikte şarap içiyordu. Su hakkının deveye ait olduğu bir güne
rastladığı için şaraplarına katacak su bulamamışlardı. İşte bu hadise üzerine
onlar birbirlerini teşvik ve tahrik ederek deveyi kesmişlerdir.
Diğer
rivayete göre Semud Kavmi'nin içerisinde biri Katam, diğeri Kabal (Kubal?)
adında ahlaksız iki kadın vardı. Kaddar bin Salif Katam adındaki kadına, Mısda'
ismindeki bir erkek de Kabal adındaki kadına aşıktı. Bunlar çoğu zaman bu
kadınlarla gizlice buluşurlardı. Gecelerden bir gece bu kadınlar Kaddar ile
Mısda'a: "Deveyi öldürmedikçe bizimle bir araya gelmenize imkan
yoktur." dediler. Bunun üzerine onlar, kadınların isteğine "Pek
iyi" diyerek adamlarını yanlarına alıp deveyi öldürmek üzere harekete
geçtiler. Bu sırada deve su havuzunun başında duruyordu. Onların ele başıları,
içlerinden birisine: "Git, deveyi boğazla." dedi. Deveyi boğazlamak
üzere giden kişi, bu işi gözüne kestiremeyip geri döndü. Sonra elebaşı olan
kişi, bir başkasını gönderdi, fakat o da gözüne kestiremeyip geri döndü. Hulasa
kimi gönderdi ise deveyi öldürmeyi gözüne kestiremeyip geri döndüler. Bu defa
elebaşı olan kişi bizzat kendisi devenin yanına gelerek üzerine atıldı ve
devenin arka ayaklarındaki sinirleri kesmesi üzerine deve yere yuvarlanıp
debelenmeğe başladı. Devenin öldürüldüğü gün çarşambaydı. Kendi dillerine göre
deveyi öldüren bu kişinin adı ''Cebbar'' idi. Onlar, kendilerince haftanın ilk
günü kabul ettikleri pazar günü helak olmuşlardı. Deve öldürülünce onlardan
birisi Hz. Salih (A.S.)'in yanına gelerek: "Çabuk yetiş, deveyi
öldürdüler." dedi. Bunun üzerine Hz. Salih hemen devenin bulunduğu tarafa
yöneldi, bu sırada onlar Hz. Salih'i karşılayarak: "Ey Allah'ın peygamberi
Salih! Deveyi falan kişi kesti, bizim bunda suçumuz yok." diyerek özür
dilemeğe başladılar. Bu durum karşısında Hz. Salih (A.S.) onlara: "Gidip
bakın, devenin yavrusunun arkasından yetişmeğe çalışın, eğer arkasından
yetişebilirseniz, Allah azabını üzerinizden kaldırabilir." dedi. Bunun
üzerine onlar yavruyu aramağa koyuldular. Bu sırada annesinin ıstırap
içerisinde kıvrandığını gören yavru, pek yüksek olmayan ''el-Kare'' adındaki
bir dağa gelerek üzerine çıktı. Onlar ise yavruyu yakalamak için dağın üzerine
çıkmak istediler. Fakat Allah tarafından yapılan bir vahiy ile dağ, kuşların
dahi ulaşamayacağı bir tarzda göğe doğru iyice yükseldi. Bundan sonra Hz. Salih
kavminin yaşadığı şehre indi. Hz. Salih'i gören yavru ise gözlerinden yaşlar
boşanarak ağlamağa başladı, sonra yavru Hz. Salih'e dönerek üç defa böğürdü.
Bunun üzerine Hz. Salih (A.S.) onlara: ''Bu yavrunun her böğürmesi bir günlük
müddeti bildirir. Siz memleketinizde üç gün daha yaşayın. İşte bu, yalan
olmayan bir vaid ve tehdittir .'' (Hud suresi, ayet 65) dedi. Ayrıca onlara,
başlarına gelecek olan azabın alametini bildirirken birinci gün yüzlerinin
sararacağını, ikinci gün yüzlerinin kırmızılaşacağını, üçüncü gün ise
yüzlerinin siyahlaşacağını söyledi. Ertesi gün sabahleyin kalktıklarında küçük,
büyük, kadın, erkek hepsinin yüzleri safran sürmüş gibi sararmıştı. İkinci gün
kalktıklarında yüzleri kıpkırmızı kesilmişti. Üçüncü gününün sabahında ise
yüzleri ziftlenmiş gibi simsiyah olmuştu. Azabın yaklaştığını gören bu kavim hemen
hanutlarını sürünüp kefenlerini giydiler. Onların hanutları mürr-i safi ile
sarı sabırdan ibaretti. Kefenleri ise deridendi. Bundan sonra onlar kendilerini
yere atarak azabın nereden geleceğini bilmediklerinden gözlerini bir yere, bir
göğe çevirmeğe başladılar. Dördüncü gün sabah olunca gökten gök gürültüsüne
benzer bir sayha (ses) geldi ve bu sayha onların göğüs çukurlarında bulunan
kalplerini param parça etti. Allah (C.C.) bu hususla ilgili olarak bir ayette:
''O zalimleri korkunç bir ses (sayha) alıp götürdü de yurtlarında diz üstü
çöken (canları çıkan) kimseler oluverdiler .'' (Hud suresi, ayet 67) buyurur.
İbn
Cüreyc'in rivayet ettiği bir hadiste şöyle buyrulur: ''Allah (C.C.), Semud
kavminden doğu ile batı arasında bulunan herkesi helak etti, ancak Harem
(Kabe)'de bulunan bir kişi helaktan kurtuldu. Onu bu azaptan Harem'de bulunması
kurtarmıştı.'' Hz. Peygamber'den bu kişinin kim olduğu sorulduğunda O, ''Ebu
Riğal'dir'' buyurdular." Bir görüşe göre, Ebu Riğal'in Sakif Kabilesi'nin
atası olduğu da söylenir.
Hz.
Peygamber (s.a.v.) Tebuk seferine çıktığı zaman Semud Kavmi'nin yaşadığı şehre
geldiğinde ashabına dönerek: ''Sizden hiç biriniz bu şehre girmesin ve buradan
su içmesin.'' buyurdular. Sonra Hz. Peygamber (s.a.v.) ashabına devenin su
içmek için iki dağın arasından geldiği yolu ve yavrusunun dağa çıkıp durduğu
yeri gösterdi.
Semud
Kavmi helak olduktan sonra Hz. Salih (A.S.) Şam tarafına hareket edip
Filistin'e geldi. Sonra buradan Mekke'ye gitti ve orada yerleşti. Hz. Salih
ölünceye kadar burada ibadetle meşguloldu, öldüğü zaman ise elli sekiz yaşında
bulunuyordu. Hz. Salih kavmini yirmi yıl müddetle hakka davet etti.
Tevrat
ehli ise Ad, Semud, Hud, Salih adlarının Tevrat'ta geçmediğini iddia ediyorlar.
İbn
İshak Tevrat ehlinin bu iddialarına karşı çıkarak: Ad, Semud, Hud ve Salih ile
ilgili haberlerin Araplar arasında hem cahiliyet ve hem de İslamiyet döneminde
Hz. İbrahim (A.S.) kadar meşhur olup bilindiklerini söylüyor.
Ben
derim ki, Tevrat ehlinin bunları inkar etmeleri Hz. İbrahim (A.S.)'in
peygamberliğini ve Hz. İsa (A.S.)'nın durumunu inkar etmelerinden daha hayret
verici değildir.
BİR SONRAKİ
SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA
İBRAHİM (A.S.)
ve ONUN ÇAĞINDAKİ ACEM ŞAHLARI